Yalan Dünya


 Hepimiz sanal ile gerçeği ayırt etme konusunda iddialı olduğumuzu düşünürüz. Duyularımız yoluyla algılanarak elde edilen dış dünya verileri beyne iletildiğinde, gözlem ya da deneyimler için tutarlı bir kayıt oluşturduğumuzu sanıp, fikirlerimizi de bu deneyimler üzerinden yaratıyoruz. Ne de olsa beynimiz tam bir gerçeklik makinesi gibi çalışıyor. Ama şimdi bir daha düşünelim. Aslında gerçeklik algımızı test etmenin çok basit bir yolu var: Paraya verdiğimiz değeri sorgulamak. Hatta paranın gerçekte ne olduğunu hatırlamak için zamanı biraz geri sarabiliriz. Bilim yazarı Marcus Chown,  Hepimiz sanal ile gerçeği ayırt etme konusunda iddialı olduğumuzu düşünürüz. Duyularımız yoluyla algılanarak elde edilen dış dünya verileri beyne iletildiğinde, gözlem ya da deneyimler için tutarlı bir kayıt oluşturduğumuzu sanıp, fikirlerimizi de bu deneyimler üzerinden yaratıyoruz. Ne de olsa beynimiz tam bir gerçeklik makinesi gibi çalışıyor. Ama şimdi bir daha düşünelim. Aslında gerçeklik algımızı test etmenin çok basit bir yolu var: Paraya verdiğimiz değeri sorgulamak. Hatta paranın gerçekte ne olduğunu hatırlamak için zamanı biraz geri sarabiliriz. Bilim yazarı Marcus Chown, Dünyanın Tüm Dertleri adlı kitabında, paranın ortaya çıkışından Önceki tabloyu şöyle betimliyor; 
Zamanı 100 bin yıl geri sardık. Atalarımızdan biri balık avlıyor, komşusu da balta yapıyor. İkisinin de hem balığa hem de baltaya ihtiyacı var. Diyelim ki balıkçı, baltacının 4 balta yaptığı sürede 8 balık tuttu. Zamanının yarısını 4 balık yakalamak, diğer yarısını balta yapmak için kullanabilir. Ancak balta yapımında baltacı kadar becerikli ve hızlı olmadığı için yaptığı baltalar o kadar iyi olmuyor. Aynı şekilde baltacı da zamanının yarısını 2 balta yapmak, diğer yarısını balık yakalamak için kullanabilir. Ama 0 da balık avlamada usta olmadığı için ancak 2 balık yakalayabiliyor. 
Derken bu iki adamdan birinin aklına dâhiyane bir fikir geliyor ve arkadaşını da ikna ediyor: “Her ikimiz de iki işi birden yapacağımıza, yalnızca en iyi yaptığımız şeye devam etsek ve sonra da ürünlerimizi takas etsek?” Öyle de yapıyorlar. Balıkçı 8 balığından dördünü, baltacmm baltalarmdan ikisi karşılığında takas ediyor. 
Sonuçta gün sonunda elinde 4 balık, 2 balta olan balıkçı, normalde elde edeceğine oranla daha fazlasına sahip olmayı başardı. Baltacı da öyle. Yani ikisi de bu işten karlı çıktı ve nedeni de takas adlı yeni bir sistem geliştirmiş olmaları. 
Takas sistemi iki tarafın da güvenine dayanıyordu ve alışveriş bu iki kişinin yüz yüze olmasını gerektiriyordu. Zamanla bu yöntem, her meslek erbabının kendi alanında uzmanlaşmasını sağladı ve herkes kendi ürününün sayısını, kalitesini, verimini artırabilmek için yeni çözümler geliştirdi. Örneğin balıkçı kanca yerine ağ kullandığı zaman daha fazla balık yakaladı. Bu da kaçınılmaz olarak daha çok uzmanlaşmayı getirdi. Sonunda şaşırtıcı bir noktaya ulaşıldı ama oraya varmadan önce, ticaretin evriminde hız kazanmak adına yaratılan pratik bir araç devreye girdi. Ve alışveriş dediğimiz şey bambaşka bir boyuta zıpladı. 
Doğrudan takas pratik bir yöntem değildi. Örneğin balıklar bozulmadan, aynı gün takas edilmesi gerekiyordu. Onları bozulmayacak şekilde saklamak da mümkündü ama bunun için ihtiyaç duyulan diğer ürünlere de ulaşmak, önce onları elde etmek için bir takas gerçekleştirmek, ardından elde kalan balıklar üzerinden yeni takaslar yapmak gerekiyordu. Bu da işin kendisine ayrılan süreyi kısaltan, yorucu bir çabaydı. İşte o noktada para ortaya çıktı. Balıkçı, kendisine balıkların karşılığı olarak verilen değersiz bir kâğıt ya da metali birim değer olarak kullandı, diğerlerinin de aynı birimi kabul etmesini sağladı. Yani sonunda bir “değer sağlayıcı” keşfedilmişti. Bu takas aracı ticaretin hem uzay hem de zamanda yolculuk yapmasını sağladı. Elinizde böyle bir araç olunca, onu biriktirip daha değerli şeylere de sahip olabilirsiniz. Ticareti farklı zaman ve mekânlarda gerçekleştirme avantajı böylece bir “değer standardına” dönüştü. Ve doğal olarak bir şey daha türedi; borç alıp vermek. Bu da alacaklıyla borçlu arasında duracak güvenilir bir aracı ihtiyacını doğurdu; Bankalar. 
Bundan sonra olay çığırından çıktı desek yeridir. Dolaşımdaki para miktarı sabit olduğu için bankalar borç verirken, gelecekte kazanılacak parayı sunmuş oldular. Geri ödeme riskinden doğacak zararı karşılamak için de herkesten, verdikleri miktarın fazlasını talep ettiler. Kâr etmek içinse herkesin parasını bankaya yatırması gerektiği konusunda yeni bir standart yaratmaları gerekiyordu. İlk başta bir takas aracı olarak kabul gören para, borç alma eylemiyle birlikte değere kavuştu. Ve günümüzde artık tamamen küreselleşen ticari bağlantıları anlamaktan git gide uzaklaşmış olduğumuz gibi, para da bir aracı olmaktan çıkıp gerçek bir değere, hatta insanların efendisi olma aşamasına erişti. Beraberinde üretilen tüm malların kalitesinden çalındı, insan emeği ve doğa sömürüldü. Oscar Wilde’ın deyimiyle; “Her şeyin fiyatını bildiğimiz ama hiçbir şeyin değerini bilmediğimiz ” bir dünyada yaşıyoruz. 
Bu tarihsel gelişimi hızla gözden geçirince, para bir anda gözünüzdeki değerini yitirdi değil mi? Ya da en azından onu tam olması gerektiği haliyle, tüm maskelerinden arınmış basit bir ticaret aracı olarak gördüğümüz zamana geri döndük. İşte böyle basit bir şeyi hatırlamak bile gerçeklik algımızı, sanki paralel bir evrene ışınlanmışız gibi değiştirebilme gücüne sahip. 
Bu örnekte üç temel aşamayı bir arada görme şansı yakaladık. Önce “gerçek” olarak kabul ettiğimiz bir şey olan “değer” vardı. Ardından değerin temsili olan bir araca tanık olduk. Sonunda bu araç bizi değerin kendisinden koparıp, kendisini yeni bir gerçeklik önerisi olarak değer biçiminde sunmuş oldu. Ve biz de aynen Baudrillard’m öne sürdüğü gibi, bu simülakrın gerçekmiş gibi algılanma isteğini kabul ettik. Bizi önceki gerçekten koparıp yeni bir gerçek yaratan üçüncü aşama, aynı zamanda neyin, neden olduğunu unutturan aşamaydı. Diğer bir deyişle, paranın neden ortaya çıktığını, neyi temsil ettiğini tamamen unuttuk. Ve simülasyon yeni bir gerçeklik yaratıp, hepimizi kendisinin gerçek olduğuna inandırdı. 

~Kaynak~
Popular Science (Ekim 2018)





Yorumlar

Popüler Yayınlar

DEMLEN RAKI

GİZEMLİ KELİME.!!

OĞUZLAR..BOZOKLAR..ÜÇOKLAR..OĞUZ YABGULUĞU.

Oruc Nedir ve kökeni nereden gelir...Turan Dursun

SINAV SORUSU..

Saint Benoit tarihi

Amerikan Siyasi Partileri

Paradigma nedir?

İslamiyetten önce Arap yarımadası..!!!‏