İslamiyetten önce Arap yarımadası..!!!‏

İslamiyetten önce arap yarımadasında çeşitli devletler kurulmuştur. Kuzeyde Nabatlılar, Tedmürler ve Gassaniler. Güneyde Main, Saba ve Himyeri devletleri..
1- Nabatlılar ( Nebatiler) : Josephus zamanında Fırat ırmağından Kızıldeniz'e kadar uzanan ve Suriye ile Arabistan arasındaki sınır bölgesindeki vahalardaki yerleşimleri kapsayan ve "Nebate" ismi verilen alanda yaşayan kadim semitik, 
güney Ürdün'lü, Kenan'lı ve kuzey Arabistan'lı Araplardı.
Bu uygarlık, M.Ö. 300 yıllarında tüccar bir Arap kavminin kurduğu, Kızıldeniz, Akdeniz ve hatta Hint Okyanusu’nu da etkileyen bir uygarlıktır. M.S. 700’lü yıllara kadar varlığını sürdüren, Romalılar, Müslümanların çeşitli istilalarına uğramış olan bu medeniyet zamanının en gelişmiş medeniyetlerinden biridir. En önemli özellikleri de yeryüzünün bilinen bütün yerlerini gezmeleri ve onların zenginliklerini ve kültürlerini kendi ülkelerine taşımalarıdır.
Nebatiler İslam açısından oldukça önemli bir devlettir, İslam dininin nebatilerden ne kadar çok etkilendiği aşikardır.
Nebatilerin birde Petra kenti var, ve o kentin konumu Petra Ürdün'ün Lut Gölü ile Akabe Körfezi arasındaki toprakları üzerinde yer alan antik kenttir. M.Ö. 400 ile M.S. 106 yılları arasında Nebatiler'e başkentlik yapmıştır. Roma İmparatorluğu tarafından işgal edilene kadar başkent olarak varlığını sürdürmüştür.
Burada aklıma gelmişken Rum suresi ve özellikle 1-4 ayetlerinde ‘’dünyanın en alçak yeri-yer yüzünün yakınları ?’’ diye nitelendirilen yerden bahsedilmesi bence nebatilerin İslam dinine etkilerinden biridir.
(Rum Suresi, 1-4) : “Elif, Lam, Mim. Rum (orduları) yenilgiye uğradı. “Dünyanın en alçak yerinde". Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir. Üç ile dokuz yıl içinde. Bundan önce de, sonra da emir Allah'ındır. Ve o gün müminler sevineceklerdir.„
Yoksa ne alakası var kuranda böyle bir surenin geçmesinin,onun amacı islamiyeti tanıtmak değimlidir?
Nebatiler tanrılarını genelde; kare taş, kutsal meteorlar, taş bloklar, bazen de şematik göz ve burun ile simgelemekteydiler.
Nebatilerin erken tarihte Arapça adları ile tanrıları vardı. Bunlardan bazıları şunlardır: 
(1) Al Qaum - savaşçı olan karavanlar muhafız tanrısı,
(2) Al Kutbay -, ticaret öğrenme tanrı, yazma ve kehanet
(3) Allat - bahar ve bereket tanrıçası
(4) al Uzza - ve güçlü
(5) Manawat - kader ya da kader tanrısı.
Bunları uzun uzun yazmaya gerek yok merak edenler google dan aratabilirler. Allat, Menat, Uzzayı…
Nebatilerin islamdaki izlerini Necm suresinde de görmek mümkün,
Necm ( yıldız ) suresi 19-20. ayetlerinde :19. Gördünüz mü Uzza'yı, Lât'ı.
20. Ve ötekini, üçüncüsü olan Menât'ı.
Bir diğer etkiyide şu şekilde görebiliriz
Allat-menat-uzza putları ve bunların yıkılışı ile ilgili bir öykü geliyor,Yurtları Taif olan sakif kabilesi.
Taif neresi peki : Taif; Suudi Arabistan'ın Mekke Bölgesi'nde bulunan, Mekke ve Medine'den sonra en büyük üçüncü şehridir. Mekke'nin 150 km kadar güneydoğusunda kalan bir yer.
Daha düne kadar, Lât ve Uzza önünde eğilen Ebû Süfyan, şimdi kendi eliyle aynı putu kırıp dağıtmaya gidiyordu. Çünkü gönlündeki şirk putu kırılmıştı. Onun yerine saf, ter temiz Tevhid bayrağı dikilmişti. Bunun için gitmekte tereddüt göstermedi.
Ebû Süfyan ile Muğıre bin Şu'be Taif e varıp Lât putunu kırarak darmadağın ettiler.(İbni Kesîr, Sîre, 4:63.)
Gibi bi öyküyü okuyunca Nebati tanrılarının islamiyete ne kadar etkili olduklarını görebiliyoruz.
2- Tedmürler (Palmira) : Şam'ın 215 km kuzeydoğusunda, Humus'un 155 km doğusunda ve Fırat'ın 120 km güneybatısında bir vaha üzerinde kurulmuştur. Suriye çölünün ticari kervanlarının geçiş noktasında olması sebebiyle "Çölün Gelini" de denilen bir şehir. (Yunan ve Roma kaynaklarında ise 1. yüzyıldan itibaren kayıtlara rastlanılmıştır.)
Palmira tanrılarınada bir göz atalım
Palmira tanrıları, Ay Tanrısı "Aglibol", Güç ve Gökyüzü Tanrısı "Beelshamen", Güneş Tanrısı "Malakbel".
İslamiyettede ay ve güneş oldukça önemli bi simgedir.ayrıca "Beelshamen" gökyüzü tanrısı olarak anılmasıda ilginç bir benzerliktir.
Palmira, 1. yüzyılın ortalarında kervanların geçiş güzergahı üzerinde, Pers İmparatorluğu ve Akdeniz kıyısındaki Romalıların ve Fenikelilerin limanları arasında Roma İmparatorluğu kontrolünde bir şehir konumunda bulunmaktaydı. Şehrin coğrafi konumu ticari ve dini merkez haline gelmesini kolaylaştırmıştır. Aramilerin bölgeye yerleşmesiyle Palmiralıların kültürü Yunan-Roma ve İran (Partlar) izlerini birlikte barındırmaya başladı. Bu ortak kültürün izleri; tapınaklarda her iki kültürün de mimari stilinin kullanılmasından ve insan büstlerinde görülen, her iki kültüre ait giyim tarzının benimsenmiş olmasından anlaşılmaktadır.
3- Gassaniler: Suriye'de hüküm süren bir hanedan. Yemen'den gelme ve monofizit Hıristiyan idiler. Bizans imparatorlarının tabiyetinde ve onların sınırlarını İranlılara ve bunların tabiyetinde bulunan Hira Lahmilerine karşı müdafaa etmekle mükellef idiler.
Yunan medeniyeti ile temaslarından dolayı Lahmilerden yüksek bir seviyede oldukları halde, bu akraba ve tabii hasımlarının aksine olarak, Gassanilerin sabit bir makarrı yoktu.
Bu hanedanın tarihi, Arap tarihinin en karanlık kısımlarından biridir. Haklarında bilinen sadece birkaç hükümdar adlarından ve tenakuzlar ile dolu kısa malumattan ibarettir. Araplar arasında dolaşıp gelen rivayetlere göre, Gassaniler, Cenubî Arabistan kabilelerinden olan Azd kabilesinden ortaya çıkmışlardır.
Bu hanedanın mevcudiyeti muhakkak olan ilk ve en önemli hükümdarı monofizit kilisenin gayretli taraftarı ve hamisi El-Haris bin Cabala'dır.
4- Ma’in devleti : Ma'in (Arapça معين)'dan (مملكة معين Memleket Ma'in). Yemen bölgesinde M.Ö. 8. yüzyılda kurulmuş bir devlettir. Başkentleri Karna bugün, Sa'dah olarak bilinen bölgede kurulmuştur. Bir diğer öenmli şehirleri sayılan Yathill bu gün Barakiş sınırlarında kalmaktadır. Suriye, Filistin, Hindistan ve Çin'le ticari ilişkileri vardı. Main Devleti, Seba'lar tarafından yıkılmıştır.
5-Saba devleti : Günümüz Habeşistan (Etiyopya) veya Yemen'inin olduğu topraklar.(İbranice Sh'va veya Seba שבא, Arapça Saba veya Sebe سبأ, Habeşçe ሳባ) 
Gelelim dinlere katkısına bu devletin ..
Saba melikesi Belkıs denen şahsiyet var, lilith olarakta bilinir. Musevilik ve Hristiyanlık inançlarında Âdem'in ilk eşidir. Tevrat'ın ilk bölümü olan Yaradılış bölümünün 1. Bab'ında Âdem ile beraber bir dişi yaradıldığından, 2. Bölümde ise Âdem'in kaburga kemiğinden bir dişi yaratıldığı yazılıdır.
Tevrat'ta açıkça yer almamasına rağmen; birçok Musevi dini kaynağı 2. Bölümde sözü geçen dişinin Âdem'in 2. karısı olduğu, birinci bölümdekinin ise ilk karısı olan Lilith olduğuna inanırlar.
Saba Melikesi'nden Kur'an'da Neml Sûresi 22 - 44. ayetlerde bahsedilir.
Kuran'daki öyküsüde Eski Ahit'tekine oldukça benzerdir. Hüdhüd kuşu, hayvanlarla konuşabilen Süleyman Peygamber'e Saba adlı bir ülkeye gittiğini ve oradaki halkın güneşe taptıklarını söyler. Süleyman melikeye kendisine itaat etmeye davet eden bir mektup gönderir. Melike adamlarına danışır. Onlar "Biz güçlü kuvvetli kimseleriz, zorlu savaş erbabıyız; buyruk ise senindir, artık ne buyuracağını sen düşün" derler. Melike, elçileriyle Süleyman'a hediyeler gönderir. Süleyman hediyeleri küçümser ve Allah'ın kendisine çok daha iyilerini bahşettiğini söyler.
Birde kuranda sebe halkı ve hz süleymandan bahseden sebe suresi var : Sure adını, 15. ayette geçen “Sebe’ ” kelimesinden almıştır. Sebe’ (Seba), Yemen’de bulunan bir bölgenin ya da bir kabilenin adıdır. Bu yöre dönemin en verimli bahçelerine sahiptir. Allah'ın verdiği emirleri dinlemeyen halka Arim seli denen büyük bir afet yollanmıştır. Daha sonra dağılma sürecine giren kabilenin büyük bir bölümü Suriye ya da Mekke'ye göç etmiştir. Surede başlıca müşriklerin ahireti inkar etmeleri, Davud ve Süleyman Peygamberlerin kıssaları ve müşriklerin Muhammed'in peygamberliği hakkındaki bazı şüpheleri konu edilmektedir.
Görüldüğü gibi sebelerin izleride İslamiyet üzerinde izler bırakmış.
6- Himyeri devleti : (M.Ö. 115 - M.S. 525): Saba Devleti'nin yıkılışı ile güç kazandılar. Güney Arabistan'da hüküm sürmüş eski bir kavim. Bugünkü Suudi Arabistan toprakları üzerinde yaşamış olan Himyeriler, M.Ö. birinci yüzyıldan itibaren bölgede hakim bir güç durumuna gelmişlerdi. M.S. birinci yüzyıldan itibaren ise, Kızıldeniz'den Hint Okyanusu sahillerine kadar olan bölgeyi ele geçirdiler. Doğu Afrika kıyılarının büyük bir bölümü hakimiyetleri altına girdi. Ancak 4. yüzyıla kadar Himyeri kralları hakkında bir malumat yoktur.
Himyerilere ait kitabelerdeki yazılarda klasik Arapçanın bütün seslileri görülmektedir. Bu kitabelerde Saba ve Himyeri kralları için melik tabiri kullanılmaktadır. 
Himyerilerinde islama katkıları olmuş görüldüğü gibi..
Üçüncü halife Hz. Osman'ın hanımı Naile ve Yezid'in hanımı ve annesi bu kabiledendi. Arabistan'daki İsmaili kableleri, Maad olarak da adlandırılmaktaydı. Maad, Tufan'dan sonra, ibadet etmek için Kabe'yi yeniden inşa eden, Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail'in soyundan olan Adnan'ın oğlu idi. Hz. İbrahim, Kabe'yi inşa ederken Cebrail O'na Siyah Taşı getirdi. O zamandan sonra Kabe, Kureyş'ten önce sırasıyla Modharitler, Cürhümiler ve Kuzaalıların idaresinde bulundu. Kureyş, Maad'ın soyundan olduğunu iddia ederek, Hz. İsmail ile aralarında bir bağ kurdu.Daha sonra Muhammed ilk sahabilerini Yemen'e yolladığı zaman, Himyeri melikleri İslamiyeti kabul ettiler.
Ayrıca , Muhammedin İsmail peygamber soyundan, Adnaniler kavminden, Kureyş kabilesinin Haşimoğulları sülalesinden geldiği iddia edilir.
Sinekten yağ çıkarmak gibi olacak ama allahın isimlerinden olan melik’te belki buradan esinlenmiştir.
El-melik: Bütün kainatın sahibi ve mutlak surette hükümdarı..bu tabirin kuranda geçen surelere bakalım…
(Nas Suresi, 1-3) insanlar
(Taha Suresi, 114) bir kabilenin Müslümanlığa davet edilişi gibi
(Müminun Suresi, 116) Nuh tufanından bahsediyor.
(Haşr Suresi, 23) yine burada fethedilen bir yer ve insanlara verilen öğütlerden bahsediyor.
Himyeri’lerin islama katkısıda tufan,hacerül esved denen siyah taş gibi şeyler. Himyeri kralları için kullanılan melik tabiri ve allahın isimlerinden el-melik’in anlamlarını taşıyan surelerde himyerilerle ilişkisi ortada.
Bunlar gibi Muhammed öncesinde arabistanda yaşayan devletlerin islamiyete katkısı vardır elbette ama bu kadar yeter. Asıl konu bunları birleştirmek..
Görüldüğü gibi İslamiyet öncesinde Araplar bazı devletler kurmuş, ancak bu devletler kabileler şeklinde yaşıyordu ve her kabilenin başında şeyh, emir benzeri liderler bulunuyordu. Araplar İslamiyet’e kadar tek bayrak altında toplanamadılar.
İslamiyetin tarihi stratejik önemi burada ortaya çıkıyor. Daha önce arabistanda yaşayan devletlerin karışımını bir çatı altında toplamayı hedefleyen bir nevi arap milliyetçiliği.
Peki bu kabileler şeklinde yaşayan arap devletlerini bir araya toplamak fikri kimden ve nasıl çıkmıştır ? 
Yöntemleri gayet açık, daha önce yaşayan bütün devletlerden toplanan efsaneler dini inançlar tanrılar efsaneler, savaşlar, fetihleri bir çatı altında toplayıp bunun başına Allah ve Muhammedi yerleştirmek, geçmiş olan tarihi İslamiyete adapte etmek.
Bu yöntemi bence hafife almamak gerekir, İslamiyet ve muhammedin yaşadığı iddia edilen döneme kadar olan dini-siyasi-ekonomik-kültürel kazanımları bir sanal peygambere bağlamak..
Ama asıl amaç ne? Üzerinde durulması gereken ve asıl incelenmesi gereken konuda bu.
Kendilerinden yüzlerce yıl önce arabistanda yaşamış olan Arapların kültürünü kim veya kimler hangi amaçla bir araya getirip İslam efsanesi altında topladı.
Muhammedin yaşadığı iddia edilen bir dönem, karanlık bir dönem ortaya çıkıyor.
Himyerilerden sonraki (525) Muhammed efsanesinin yaşatıldığı (571-632) ve Muhammedin biyografilerinin yazıldığı 7. ve 8. yy döneminde bölgedeki siyasi duruma bakılarak belki bir sonuca ulaşılabilir.
Gelelim bu dönemin incelenmesine..
530 yılında Dara Savaşı, Doğu Roma İmparatorluğu ile Sasani İmparatorluğu arasında, Dara Kalesi (bugünkü Nusaybin yakınları) gerçekleşen savaştır.
Bildiğiniz gibi kuranda da Rumlarla yapılan savaşlardan bahsediliyor.
Bu şekilde güçlü ve toprak genişliğine sahip olan imparatorluklar arasında bir çöl cengaveri ortaya çıkıyor.
Ve bu cengaver küçük bir tarih aralığında bir çok iş başararak aniden ortadan kayboluyor.
O karanlık perdeli dönem ve muhammedin yaptığı şeylere yüzeysel olarak bir göz atarsak
571- Muhammed doğuyor
574- Osman bin Affan doğuyor ,3. halife
599- Ali doğuyor, 4. halife
610- Muhammede ilk vahiy geliyor…
615- Müslümanlar habeşistana gidiyor
621- Miraç olayı yaşanıyor
622- Mekkeden medineye hicret 
623- 9 mart ramazan ayı başlangıcı 
- 4 nisan ramazanın 27. günü kadir gecesi 
624- Bedir savaşı Müslümanların ilk savaşı olarak kabul edilir.
625- Müslümanlar ile Mekke'liler arasında Uhud Savaşı yapıldı
627- Müslümanlar ile Mekkeliler arasında Hendek Savaşı yapıldı.
628- Müslümanlar ile Mekkeliler arasında Hudeybiye Antlaşması imzalandı.
629- Müslümanlar Yahudi'lerin oturduğu Hayber Kalesini fethetti.
630- Mekkenin fethi 
- Müslümanlar, Mekke'den kaçan putperestler ve Taif Yahudi'leri ile Huneyn Savaşını yaptılar ve kazandılar.
- Müslümanlar Taif'i kuşattılar ama alamadılar,fakat kuşatmadan sonra Taif halkı müslüman oldu.
632-Muhammed veda hutbesini yazdı
- 8 haziranda öldü ..
Gibi katkılarla aramızdan kayboluyor bu cengaver. Bu cengaverin yaptığı savaşların anlaşmaların küçücük bir kısmı kuranda geçiyor. kuranda anlatılan bazı ifadelere parantez içinde (hendek) (uhud) gibi eklemeler yapılarak Muhammed figürü yerleştiriliyor.
Ama dikkatimi çeken bir nokta var ki, kurana içerik olarak baktığımızda Muhammed figüründen yüzlerce yıl önce yaşanan olaylar, dinler, tanrılar, savaşlar, peygamberimsiler, firavunlar, Romalılar ve Allah ne verdiyse hepsinden bir harmanlama yapılarak, arayada 1-2 yerde Muhammed eklenerek ortaya çıkarılmış bir kitap duruyor gözümüzün önüne.
Bence kuran; kuran olarak adı konmasa bile Muhammed den önce çoktan yazılmıştı(1) ve bir arada bulunuyordu(2), çünkü Arabistan da İslam’ın çok öncesine ait yaşayan Arapların tabletlerden söz ediliyor. Ama bu kuran Allahın Muhammede vahyettiği kuran değil, daha önceki Arapların kültürlerinin bir birikimi olan kuran’dır.
Daha sonraları islamiyet’i ortaya çıkarmaya yaymaya ve olaya kutsallık kazandırmaya çalışan kişi veya toplumların, bu zengin kaynağa bir yaratıcı peygamber katılmasıyla birlikte ortaya çıkarılan kuran...
Muhammedin ölümünden sonra sözde İslam devletini yönetmek için 4 figür daha ortaya çıkıyor.. Ebu Bekir, Ömer bin Hattab, Ömer bin Hattab, Ali bin Ebu Talib.
Ve bunlardan son halife Alinin ölümüyle bu karanlık tarih son buluyor ve gerçek dünyaya dönüş yapıyoruz (661)
Muhammed kahramanının öldükten sonra Ebu Bekirin kuranı toplattığı öne sürülüyor, bence yapılan şey mevcut elde olan efsaneler bütününe Muhammed-kuran ve Allah’ın yerleştirilmesi, Muhammedi yaşamış gibi gösteren savaşlar, anlaşmalar, fetihler gibi olaylar eklenerek ortaya ilahi bir Muhammed, Arabistanda gelmiş geçmiş bütün peygamberleri ve dinleri sahiplenme, hepsini bir soya bağlama aynı yaratıcıya bağlama ve muhteşem bir arap soyu ortaya çıkarma çabası bulunuyor. Ve bunu basit olarak ağaç, taş, hurma yaprağı bilmem ne derisi gibi nesnelerde yazıldığı öne sürülen kuranın kitap haline getirilmesi kadar basit olarak görmüyorum çünkü yapılan iş çok büyük bir arap milliyetçiliğinin eseri, arabistanda yaşamış bütün toplumlardan etkilenme var çünkü. Ebu Bekirin yaptığınıda hiç sanmıyorum çünkü oldukça kompleks bir konu konu var ortada geniş bir efsaneler, peygamberler, inançlar bütününü toplayıp bir arada sunmak..peki bunu kim yaptı ?
İşte Muhammed efsanesinin yaşadığı mışlı misli zamanlardaki olaylar bundan ibaret, islamı daha fazla konuya katarak kafaları bulandırmaya gerek yok, çünkü kurandaki çelişkiler, birbirini tutmayan ifadelerden hemen hemen herkesin bilgisi vardır. buna gerek yok, islamiyeti ilahileştirmeden incelemek lazım bence.
Arap milliyetçiliğinin ortaya çıkışı ve muhammedin izleri..
1- Emeviler 
Araplar emeviler adı altında bir devlet kuruyorlar ve şu şekilde bir coğrafyada hüküm sürüyorlar .
Yaşadığı öne sürülen 4 halifeden (632-661) sonra halifelik emevilere geçiyor. Ali’nin 661’de öldürülmesinden sonra başa geçen Emeviler 750’de Abbasiler tarafından yıkılıncaya değin hüküm sürerler.
Emevi hanedanın kurucusu muaviye ise Uhud Savaşında ve Hendek Savaşında Mekke'li kafirlerin komutanı olarak Muhammed'in komutasındaki müslümanlara karşı savaşan Ebu Sufyan bin Harb'in oğludur ve alinin halifeliğini reddeder.
Araplar arasında bir iç çatışma ve görüş ayrılıkları ortaya çıkıyor. Ali ile çatışıyor, Ali Nehrevan Savaşı'nda rakiplerini ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu savaştan sonra, Hariciler'den üç kişi Mekke’de Müslümanların siyasi durumları hakkında bazı müzakereler yaptıktan sonra Ali, Muaviye ve Amr bin As'ı öldürmeyi kararlaştırdılar. Bu üç kişiden Abdurrahman bin Mulcem, Ali'yi öldürmeyi üstlendi ve Kufe’ye hareket etti. Kufe'de bir camiide ibadet ederken Haricilerden Abdurrahman bin Mulcem'in zehirli bir kılıç darbesi ile yaralandı ve bu süreçte öldü.
Son iki paragraf yine bir İslam efsanesi ama büyük ihtimal arap devletinin başına geçmek isteyen iki farklı grubun ‘’Emeviler olarak anılan arap devletinin başındaki isim müslümanlara karşı savaşan Ebu Sufyan bin Harb'in oğlu, daha sonra Abbasiler olarak anılan ve arap devletinin başına geçen isim ise Muhammed'in amcası Abbas Bin Abdülmuttalip'ın soyundan gelenler olduğu öne sürülüyor’’
Çatışmasının süslenerek islama adapte edilmesi veya efsanelerin sahiplenmesi gibi bir olay.
Emevilerin Abbasiler tarafından yıkılmasıyla bölgede bu sefer Abbasiler Arapların başına geçiyorlar.
2- Abbasiler (750)
Bu kez yönetimde muhammedin amcasının soyundan olduğunu iddia eden insanlar var ve egemen oldukları coğrafyada şu şekilde..
Hemen hemen aynı olan bu coğrafyada Arapların başına geçen insanların değişmesi Arapların arasında bir fikir ayrılıkları bir iç çatışma ve bir efsaneyi sahiplenerek soylarını öne sürerek hükümdarlık yapmak isteme çabaları fikri geliyor.
Abbasilerin ilerleyen yıllarında Abbasiler de sahneye Türkler de çıkıyor, Harun Reşid’in oğulları Emin (809-813), Memun (813-833) ve Mutasım (833-842) babalarının politikalarını sürdürdüler. Annesi Türkolan Mutasım ,Türklerden özel bir askeri güç kurmuştur, Türk unsurları yönetimde önemli görevlere getirmiştir. Daha sonra bu askeri gücün Bağdat’taki varlığı bazı huzursuzluklara neden olduğundan Samarra adıyla yeni bir kent kurdurarak devlet merkezini oraya taşıyor.
Daha sonra abbasilerin başına geçen Vasık (842-847) döneminde Türk emirleri askeri işlerin yanı sıra yönetsel konularda daha etkili oluyorlar.
En önemli olay ise bana göre Vâsık'ın ölümünden sonra Abbasi Devleti parçalanma sürecine girmesidir.
Abbasilerin parçalanma sürecine girmeleriyle birlikte ortaya Abbasi topraklarında Samaniler, Karahanlılar, Fatımiler,Tolunoğulları ve Hamdaniler gibi bağımsız devletler kuruluyor.
Abbasi toprakları, Araplar artık bir bütün halinde değil parçalanmış bir şekle geliyor.
Her ne hikmetse İslam üzerine yapılan araştırmalar ve ortaya çıkan bilgilerin çoğunluğu, hadisler, kuranın popülerliğinin artması, abbasilerin parçalanması dönemine denk geliyor. Hadisçilerin 20 li yaşlarına, kiminin ilim öğrenmek için çıktığı dönemlere.
Bir İslam efsanesi yaratma sanatı .. hadis 
Hadisçilerin islama katkılarına şöyle bi göz atalım ..
Hadislerin İslamiyet açısından çok önemli bir yer tuttuğunu biliyoruz, Muhammed hakkındaki birçok şey, kuranda yer almayan ibadetlerin yapılış şekli vs vs..
Hadis nedir peki :
Hadis, dinî bilim olarak, bu çerçeve içinde, Muhammed'in sözleri ile davranışlarını, eylemlerini aktaran bilgileri derleyen, bu bilgileri yazılı bir biçimde düzenleyip sınıflandırarak inceleme çabasına karşılık gelir.
1. Hadislerin kapsamı nedir: Muhammed'in (Kur'ân'da tesbit edilmiş olan vahyin dışında) söylemiş olduğu rivâyet edilen sözleri,
2. Onun yazdırmış olduğu mektuplar ve evrâk,
3. Muhammed'in vasıflarını haber veren rivâyetler,
4. Muhammed'in bir olay karşısında izhâr ettiği tutumunu ve tavrını anlatan rivâyetler,
5. Muhammed'in hâl-i hayâtında vuku bulmuş bir olaya şâhid olanların rivâyetleri,
İslam'da Kütüb-i sitte (Altı kitap anlamına gelmektedir. Ehl-i Sünnet tarafından en sağlam hadis kaynakları olarak kabul edilmektedir) denilen temel hadis kitapları:
1. İmam Buhari
2. Müslim
3. Ebu Davud
4. Tirmizi
5. İmam Nesâi
6. İbn Mace'nin yazdığı kitaplardır.
Bu hadis kitaplarını yazan kişilerin doğum tarihleri ve o döneme bakarsak eğer;
-İmam Buhari : 21 Temmuz 810 yılında Özbekistan'da bulunan Buhara şehrinde doğmuştur. Mekke'ye ilk gidişi hac amacıyla, onalti yasinda annesi ve kardesi Ahmed'le birlikte olmuş, annesi ve kardesi Buhârâ'ya dönerken, kendisi ilim (mekkede ne ilimi öğrenecek orası tartışılır) ögrenmek isteğiyle Mekke'de kalmıştır. Muhammedin ölümünden 178 yıl sonra dünyaya gelen Buhari, hadisleri halk içinden duyduğu ve kendi araştırmaları ile oluşturmuştur. Oluşturduğu hadis eserleri sayesinde İslam içerisinde Kuran'ın yanında Hadis düsturunu oluşturan kişi olarak bilinir.
-Müslim bin haccac : 821/822 yıllarında doğmuştur. İslam tarihinin en büyük muhaddislerinden biridir. En önemli eseri Sahih-i Müslim bu esere bizzat işittiği 300 bin hadisten, şeyhlerinin sıhhati konusunda icma ettiği hadisleri aldığını ifade etmiştir.
-Ebu davud: 817/818 yılları arasında İran ile Afganistan arasında kalan bir şehir olan Sicistan'da doğdu. Tahsiline burada başladı. On sekiz yaşından itibaren ilim öğrenmek maksadıyla Bağdat, Basra, Mekke, Kûfe, Humus, Belh, Şam ve diğer birçok şehirde bulundu. Ebû Dâvûd bir çok eser vermiştir. Bunların en meşhuru fıkıh konularına ait hadislerden oluşan Sünen’idir. Onun eseri hadis edebiyâtı içinde oldukça önemli bir yere sâhip olan Sünen türünün ilki kabul edilmektedir. 500.000 hadis içinden yirmi yılda seçilmiş 4800 hadisten meydana gelmiştir.
-Tirmizi: kesin olmamakla birlikte 824 yılında, Özbekistan'ın güneyinde Afganistan sınırı yakınlarında yer alan Tirmiz şehrinde doğmuş.
-Nesai:830 yılında Horasan’da, çok değerli âlimlerin yetiştiği Nesa kasabasında doğdu. Küçük yaşta başladığı eğitimini 15 yaşında iken hadis üzerine yoğunlaştırdı. İlk derslerini çevresinden aldıktan sonra rıhledenilen hadis derleme seyahatlerine katılarak Horasan, Irak, Hicaz, Mısır, Şam, Cezire gibi yerleri dolaştı. Ömrünün son zamanlarını Mısır'da, hadis ve ilim öğreterek geçirdi. Hacc görevi için oradan çıktığında Şam'a uğradı. Emevi Camii’nde Ali hakkında 'Fî Fadli Ali' adıyla te'lîf etmiş olduğu eserini okutmaya başladı. Orada kendisine Muaviye ile ilgili sorular soruldu. İstenildiği gibi cevaplar vermeyince Emevi taraftarlarınca fena halde dövüldü.
-İbn Mace: 824 yılında iranın kuzey batısında bulunan kazvinde doğmuştur. 22 yaşında iken, İslam dünyasını gezmek için kendi memleketinden ayrılır; o Mısır ve Horasanı, Basra, Kufa, Şam, Bağdat, Mekke, Rey ve Medine gibi şehirleri gezer. İbn Mace gezisinin sonunda, o Sunan Ibn Majah isimindeki kitabını yazar,
ASIL ÖNEMLİ OLAN İSE HADİS YAZARLARININ ABBASİ DEVLETİNİN DAHA DOĞRUSU ARAP DEVLETİNİN PARÇALANMA DÖNEMLERİNDE ORTAYA ÇIKMASIDIR.
Temel hadis yazarlarının hayatlarına bakınca en yaşlısı bile Muhammedin ölüm tarihinden 178 yıl sonra arabistan a uzak bölgelerde (İran- Özbekistan ) doğan, her ne hikmetse aynı dönemlere denk gelen ve Arabistan a ilim öğrenmeye (nerede nasıl bir ilim öğretiliyorsa tartışılır) giden insanlar olduğunu görüyoruz.
Ortalama 20 yaşlarında hadis yazmaya başladıklarını varsayarsak bu ünlü hadisçiler muhammed en 200 yıl sonrasına denk geliyor, Muhammedin biyografilerin yazılışı da yaklaşık ölümünden 200 yıl sonrasına geliyor
Bence burada yapılmak istenen Arapları tekrar bir çatı altında toplayacak şekilde bir arap tarihi bir arap efsanesi yaratılmak istenmesi, bütün dinlere üstün olan, bütün alemlerin rabbi olan, görünmeyen, ulaşılamayan bir Allahın yaratılması, ve bu Allahın Araplara bir peygamber gönderilmesi, fetihler, savaşlar yapan, kendine büyük bir taraftar toplayan, kanatlı atla Allahın yanına çıkabilen, ayı ikiye bölebilen, tükürdüğü yarayı iyileştiren peygamber, diğer dinleri benimseyen hepsini Allah a bağlayan, bir çok kadına sahip olan, diğer peygamberlerle aynı soydan geldiği iddia edilen vs vs ..
Peki bu etkili olmuş mudur ? elbette olmuştur islamiyet in bugün ki durumu ortada ve kendilerine birçok taraftar toplamışlardır, yarattıkları efsaneye birçok inanan olmuştur. Ayrıca Türklerinde Abbasilere yardım etmeleriyle bölgede Abbasiler tekrar saygınlık kazanmaya başlamıştır.
Türklerin askeri gücü ve askeri güçleriyle Müslüman devletlere yardım etmesi, bu yardımlar sonucu geniş otlaklar elde etmesi gibi süreçler ve Türklerde Müslümanlığı kabul ederler(!) (veya zorla Müslüman yapılırlar)..
Artık arap milliyetçiliği emellerine ulaşmıştır, bu sözde tarih Allah-kuran-muhammed efsanesi Arapların yanı sıra Türkler de bu dini benimsemiştir ve büyük bir coğrafyada bilinir hale gelmiştir.
Daha sonraları ise elbette yine siyasi-ekonomik-ticari-sosyolojik bir çok etkenle birlikte bu efsaneye inananlarla birlikte insanları kah bir arada tutan kah ayıran-savaşa sürükleyen,katliamlara neden olacak şekilde efsaneye yeni yeni fetihler, eserlerle katkılarda bulunularak günümüze dek ulaşmıştır.
Ve bu efsane sürekli uyanık ve bir ucu açık bırakılmaktadırki her şey bu dine sonradan eklenebilsin, ki zamanla gelişen olaylar Çanakkale savaşında, istanbul'un fethini bile islamiyete bağdaştırmışlardır.
Bunun gibi bir çok örnek vardır ve hadislerin ortaya çıkması,kurana entegre edilen arap efsaneleri sürecinde yaratılan zekice arap milliyetçiliğinin sonucunda artık İslam karanlığı kendi kendini yayacak güce ulaşmıştır.
Aynı coğrafyada hüküm süren,farklı devlet başkanlarına sahip araplar ve bu birlikteliğin yavaş yavaş çözülmesi parçalanması ile ortaya çıkan allah-kuran-muhammed.
Dediğim gibi islamiyeti ilahi olarak incelemek bence büyük gaflettir.
Yok muhammed şunu dedi, yok muhammed bunu yaptı gibi efsaneler şunlar bunlar.
Bundan önceki çalışmalara bakarsak ilk başlarda kuran üzerinden, hadis üzerinden yapılan eleştiriler şeklindeydi.
Bunlar gereksizmidir, gereklidir elbette bir evrim gibi düşünüyorum ben bu olayı, önce kurandaki tutarsızlıklar vs sonra hadisler gibi bir inceleme.
Sonradan bilimle ilişkisi, diğer dinlerle ilişkisi tutarsızlıklar.
Bu süreçte benim düşüncem ise;
İSLAMİYETİN ORTAYA ÇIKARILMASI TAMAMEN ARAP MİLLİYETÇİLİĞİ VE ARAPLARI BİR ARADA TUTMAKTIR.
/Alıntı
Derleme: Yağmur Yasemin

Yorumlar

Popüler Yayınlar

DEMLEN RAKI

GİZEMLİ KELİME.!!

OĞUZLAR..BOZOKLAR..ÜÇOKLAR..OĞUZ YABGULUĞU.

Oruc Nedir ve kökeni nereden gelir...Turan Dursun

SINAV SORUSU..

Saint Benoit tarihi

Amerikan Siyasi Partileri

Paradigma nedir?