Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Manisa yanıyor (5Eylül-8Eylül 1922)

Resim
5 Eylül 1922 gecesi başladı ve 8 Eylül'e kadar devam etti ve yangının sonucunda kasabadaki binaların yüzde 90'ı yıkıldı Yangın Türk ordusu önünde geri çekilen Yunan askerleri ve onlara yardım eden Rum, Ermeni çeteler tarafından başlatıldı.  ABD Viskonsülü James Loder Park, Manisa'da ve komşu bölgedeki kurbanların sayısını binlerle tahmin etmektedir. Sadece (o zaman kasaba olan) Manisa'da 4.355 kişi Yunan ordusu ile beraber Ermeni, Rum çeteleri tarafından katledildi.

31 Ağustos 1922 Yunan her köyü yakarak kaçıyor

Resim
Büyük Taarruz sürecinde ordunun elde etmiş olduğu başarılar bütün Anadolu’yu sevince boğmuştu. Taşranın her yerinden halk, Meclis’e, Müdafaa-yı Hukuk Grubu’na, Dahiliye Vekâleti’ne, valiliklere kısacası bütün resmî makamlara tebrik telgrafları çekiyordu. Başta Adana olmak üzere birçok şehirde sevinç gösterileri sokaklara taşmıştı. Türk ulusunun ordusuyla birlikte kazandığı zaferin bir özelliği daha vardı ki onu da Adana’daki Rus Konsolosu tek cümle ile söylemişti: “ Bu zafer, mazlum Şark’ın zaferidir !” Büyük savaşın ertesi günü öğleyin Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Kumandanı İsmet Paşa harabe haline gelmiş Çalköy’e gelmişlerdi. Burada, yıkık ve henüz dumanları tüten bir evin avlusunda bulunan ve masa gibi kullandıkları kırık bir kağnı arabasının etrafında durumu gözden geçirdiler. Yunan ordusunun esas kuvvetleri imha edilmişti. Komutanların gördükleri her şey dehşet vericiydi. Fakat bu görüntüler dehşet verici olmalarının yanında, Yunan

29 Ağustos 1922 Büyük Taaruz'un 4.günü

Resim
Büyük Taarruz’un dördüncü günündeki hedef, Yunan ordusunun içinde bulunduğu kapanı daraltarak çekilme yollarını kesmekti. Bu noktada Dumlupınar’ın önemi çok fazlaydı. Zira düşman birlikleri bugün Dumlupınar’a doğru çekilecekti. Bir gün önce Trikopis, daha batıya Dumlupınar mevzilerine çekilerek Franko ile birleşme kararını vermiş ama geri çekilişi hiç duraksamadan yapma yerine 29 Ağustos sabahına bırakmıştı. Bu kararın sonucu Yunan Ordusu’nun felaketi olacaktı. 29 Ağustos sabahı Trikopis Grubu bir an önce batıya, Dumlupınar’a çekilmek, 1. Ordu ise onların önünü kesip yakalayabilmek için daha güneş doğmadan harekete geçmişlerdi. 1. Ordu tüm gücüyle Dumlupınar’a taarruza başlamıştı. İzzettin Albayın 1. kolordusunun 4 tümeninin tamamı General Franco kuvvetlerini yakalamak için harekete geçti. Görünüşe göre Türk kuvvetleri daha hızlıydı. Sabahın ilk aydınlığında, habersiz yan yana geceleyen bir Yunan tümeni ile bir Türk tümeni birbirlerini fark edince önce şaşırdılar, sonra mevzi aldılar.

28 Ağustos 1922 Büyük Taaruzun 3.günü..

Resim
Kocatepe’de portatif bir tahta masaya serilmiş harita başında Mustafa Kemal, Fevzi ve İsmet paşalar ile Garp Cephesi Kurmay Başkanı Albay Asım (Gündüz) Bey, durumu görüşüyorlar. Cephe yarılmıştı ve Sakallı Nurettin Paşa komutasındaki 1. Ordu batıya doğru çekilen Yunan kuvvetlerini hızla takip ediyordu. Yakup Şevki Paşa Komutasındaki 2. Ordunun karşısındaki Yunan cephesinin Afyonkarahisar kesimi boş kalmıştı. Buradaki Yunan kuvvetlerini geri püskürtmek için 2.Ordu’nun biraz ilerlemesi yetecekti. Durumun Yakup Şevki Paşa’ya telefonla bildirilmesi kararlaştırıldı. Albay Asım Bey arayıp durumu anlattı. Yakup Şevki Paşa itiraz etti: “Benim cephemden çekilen yok. Yunanlılar yerlerinde duruyorlar. Harekete geçemem.” dedi. Güneyinde geçilemez denilen Afyonkarahisar müstahkem mevkiinin 1-2 günde yıkılabileceğine inanmadığı için durumu kabullenemiyordu. Ordusunun Kurmay Başkanı Albay Hüseyin Hüsnü (Erkilet) Bey’e döndü: “Güya Yunanlılar Afyonkarahisar’dan çekiliyormuş. Yalan!” Yakup Şevki Paşa’n

Türklerin Anadolu'ya gelişi 1071 değildir.!!

İsminde Türk geçen İlk Türk devleti Göktürkler değil, Turukku Krallığı Bize Türkler Anadolu’ya 1071’de girdi diye öğretildi ama… tamamı yalan - eksik ve kasıtlı  bilgilerdi hepsi...       Atatürkün Türk Tarih tezinde de altını kalın çizgi ile belirttiği gibi Anadolu Türk milletin enaz 7000 yıllık vatanıydı ve Malazgirt yalnız Oğuz Türklerinin Anadoluya yeniden ve enson gelişleri idi.     Ön-Türk uygarlığı okullarda öğretilmiyor. Çünkü okullarda okutulan tarih kitapları, 1939’dan itibaren yörüngesine girdiğimiz Batılı ülkelerin çıkarları doğrultusunda yazılmaya başladı. 19. ve 20. yüzyıl başlarında Batılı araştırmacılar tarafından ortaya çıkarılan Ön-Türk uygarlığıyla ilgili buluntular, ilk başta Avrupa’da Türkofiliya modasına yani Türk severliğe sebep olmuştu. Türklerin Anadolu’ya ilk girişi Hıristiyan tarihçilerin ve Tanzimatın frenkleşmeci tarihçilerinin iddia ettiği gibi 1071 Malazgirt Zaferi ile olmamıştır. 1071 Türklerin Anadolu’ya ilk değil son girişiydi.Ancak bu buluntular Batı’

Değerlendirme

Resim
İnsanları değerlendirmeye gelince, ne tuhaftır, varlıklar içinde kendi değerleriyle ölçülmeyen yalnız bizleriz. Bir atı güçlü ve çevik olduğu için överiz kuşamıyla değil. Bir tazı koşmasıyla övülür, tasmasıyla değil; bir kuş kanadıyla övülür, püskülleri, çıngıraklarıyla değil. Niçin bir insanı da kendinin olanla değerlendirmi yoruz? Bir sürü adamı varmış, güzel bir köşkü varmış, şu kadar itibarı, bu kadar geliri varmış: Bütün bunlar çevresin dedir onun, kendisinde değil. Bir kediyi torba içinde satın almazsınız. Bir at satın alacaksanız, üstündeki pılıyı attırır, çıplak, yalın görürsünüz onu. Gerçi eskiden krallara satıla cak atlar örtülü getirilirdi önlerine; ama örtülü olan atın az gerekli yerleriydi: Tüyünün güzelliği, sağrısının genişliğiyle oyalanmayasınız da en yararlı uzuvları olan bacaklarına, gözlerine, ayaklarına bakasınız diye. Niçin insanı değerlendirirken sarılıp sarmalanmış , kundaklanmış olarak bakıyorsunuz ona? O zaman hiç de kendinin olmayan Yanlarını göstermiş, gerç

Kitaplar

İki alışveriş (dostluk ve aşk), rastlantılara ve başkalarına bağlıdır; biri aramakla bulunmaz kolay kolay, öteki yaşla solar gider. Onun için hayatımı doldurup doyuramazdı onlar. Üçüncü alışveriş, kitaplarla kurduğumuz ilişkidir ki daha sağlam ve daha çok bizimdir. Ötekilerin başka üstünlükleri vardır, ama bu üçüncüsü daha sürekli ve daha kolayca yararlıdır. Ömür boyu yanı başımda, her yerde elimin altındadır. Kitaplar sıkıntılı bir avareliğin baskısından kurtarır, hoşlanmadığım kişilerin havasından dilediğim zaman ayırıverirler beni. Fazla ağır basmadıkları, gücümü aşmadıkları zaman acılarımı törpülerler. Rahatımı kaçıran bir saplantıyı başımdan atmak için kitaplara başvurmaktan iyisi yoktur; hemen beni kendilerine çeker, içimdekinden uzaklaştırırlar. Öyleyken, onları yalnız daha gerçek, daha canlı, daha doğal rahatlıklar bulamadığım zaman aramama hiç de kızmaz, her zaman aynı yüzle karşılarlar beni. Atını yularından tutup ardından çekene yürümek kolay gelir, derler. Bizim Jacques, Na

Türklerin müslüman olması

28 Şubat’ın simge isimlerinden emekli Tümgeneral Doğu Silahçıoğlu’nun 21 Şubat 2008 tarihli Cumhuriyet Gazetesi ’nde yayımlanan 'Ümmetçiler ve Milliyetçiler’ başlıklı makalesinden satırları okuyalım. “Türkler Arapların putlara taptığı dönemde Orta Asya’da, Tanrı bilincinde Şaman inancında yaşamaktaydılar! İslamiyet’in yayılma süreci başında Arap ordularının saldırısıyla karşı karşıya kaldılar. Yüz yılı aşkın bir mücadele sonunda bölge tümüyle Arapların istilasına uğradı! Türkler teslim oldular. Ne acıdır ki, tarihin bu en büyük 'Türk soykırımı’ sistemli çabalarla. unutturuldu. Kılıçla katledilen. Türkierin İslam’ı gönüllü olarak kabul ettikleri yalanı uyduruldu. Sonradan bu gerçeği ifade eden 'milliyetçiler’ de 'ümmetçiler’ tarafindan susturuldu.” Kaynak: Apokrifal ( sayfa: 172 )

BİLGE KAĞAN YAZITI

Resim
Yukarıda [9] Türk Tanrısı, mukaddes yeri, suyu öyle tanzim etmiştir. Türk milleti yok olmasın diye, millet olsun diye, babam İltiriş kağanı, annem İlbilge Hatunu göğün tepesinden tutup yukarı kaldırmıştır. Babam kağan on yedi erle dışarı çıkmış. Dışarı yürüyor diye ses işitip şehirdeki dağa çıkmış, dağdaki [10] inmiş. Toplanıp yetmiş er olmuş. Tanrı kuvvet verdiği için, babam kağanın askeri kurt gibi imiş, düşmanı koyun gibi imiş. Doğuya batıya asker sevk edip toplamış, yığmış. Hepsi yedi yüz er olmuş. Yedi yüz er olup ilsizleşmiş, kağansızlaşmış milleti, cariye olmuş, kul olmuş milleti, Türk töresini bırakmış [11] milleti, ecdadımın töresince yaratmış, yetiştirmiş. Tölis, Tarduş milletini orda tanzim etmiş. Yabguyu, şadı orda vermiş. Güneyde Çin milleti düşman imiş. Kuzeyde Baz Kağan, Dokuz Oğuz kavmi düşman imiş. Kırgız, Kurıkan, Otuz Tatar, Kıtay, Tatabı hep düşman imiş. Babam kağan olunca…. kırk [12] yedi defa ordu sevk etmiş, yirmi savaş yapmış. Tanrı lütfettiği için illiyi ilsiz