İspat yükümlülüğü iddia sahibine aittir.

Tanrı bir hipotezdir ve kanıtlanması gerekir: İspat yükümlülüğü iddia sahibinin omuzlarındadır. ...
Tanrı hakkında fikirlerimizi açıklamak istersek şunu kabul etmemiz gerekir ki, insan bu kelimeyle, gördüğü sonuçların en saklı, en uzak ve en bilinmeyen nedeninden başka bir şeye işaret etmeyi asla başaramamıştır; bu kelimeyi sadece doğal ve bilinen nedenler olmaktan çıktığında kullanmıştır; nedenlerin ucunu kaçırdığında veya zihni artık zinciri takip edemez hale geldiğinde Tanrı'yı bu nedenlerin sonuncusu, yani bildiği tüm nedenlerin ötesindeki neden olarak adlandırıp sorunun içinden çıkmış ve araştırmalarını sonlandırmıştır; böylece tek yaptığı bilinmeyen bir nedene, tembelliğinin veya bilgisinin sınırlarının onu durdurmaya zorladığı noktaya muğlak bir isim vermek olmuştur. Tanrı şu veya bu fenomenin yaratıcısıdır dediğimizde, bu söz böyle bir fenomenin doğada bildiğimiz güç veya nedenlerin yardımıyla nasıl ortaya çıktığı konusunda cahil olduğumuz anlamına gelir. Böylece kaderi cehalet olan insanlığın büyük kesimi, sadece dikkatlerini çeken alışılmadık sonuçları değil, biraz inceleyip araştıran herkesin anlayabileceği kadar basit nedenleri olan gayet basit olayları da Tanrı'ya mal eder. Kısacası, insan her zaman bilinmeyen nedenlere, cehaletinin çözmesine engel olduğu şaşırtıcı sonuçlara saygı duymuştur. Tanrı'nın devasa hayali heykeli işte böyle bir temel, böyle bir doğal enkaz üzerinde yükselmiştir.
Doğa karşısında cehalet tanrıları doğurduysa, doğaya ilişkin bilgi onların yıkımını sağlayacaktır. ... Eğitimli insan batıl inançlı olmaktan çıkar. ...
Dine dayalı toplumların tümü sadece otorite üzerine kurulmuştur; dünyadaki dinlerin hepsi araştırıp soruşturmayı yasaklar ve hiçbiri insanın akıl yürütmesini istemez; otorite bireyin Tanı'ya inanmasını ister; oysa bu Tanrı'nın bizzat kendisi onu bildiğini, onun adına ve onu dünyaya tanıtmak için geldiğini iddia eden birkaç kişinin otoritesi üzerine kurulmuştur sadece. İnsan yapımı bir Tanrı hiç kuşkusuz kendini insanlara tanıtmak için insanlara ihtiyaç duyar.
İnsan yalnızca ilgisini çeken görünür nesnelere eğilmekle yetinseydi, Tanrı konusundaki araştırmalara harcadığı çabanın yarısını gerçek bilimleri, yasları, ahlak sistemlerini, eğitimi geliştirip mükemmeleştirmeye harcasaydı gayet mutlu olurdu. Baş döndürücü derinlikleri ölçmeye kalkan işsiz güçsüz rehibeleri kendi aralarında tartışmaya sevk edip onların anlamsız münakaşalarına karışmaktan kaçınsaydı çok daha bilge ve talihli olurdu. Ama cehaletin özünde, anlaşılmayan şeye önem affetmek yatar.
Tanrı sınırsız ölçüde iyiyse, ondan korkmamız için ne sebep var? Sınırsız ölçüde bilgeyse, geleceğimiz hakkında neden kuşkulara kapılalım? Her şeyi biliyorsa, neden ona ihtiyaçlarımızı hatırlatıp dualarımızla onu yoralım? Adilse, kendi yarattığı ve zayıflıklarla donattığı yaratıkları cezalandırmasından niye korkalım? Her şeyi yapan onun inayetiyse, insanaları mükafatlandırması için ne sebep var? Kadiri mutlaksa, onu nasıl gücendirebilir, ona nasıl direnebiliriz? mantıklıysa, mantıksız olma özgürlüğünü tanıdığı körlere nasıl öfkelenebilir? İradesi katiyse, kararlarını değiştirmesini sağlıyormuş gibi yapmaya nasıl cüret ederiz? Varlığına akıl sır ermezse, neden zihnimizi onla meşgul edelim? ŞAYET KONUŞUYORSA, EVREN NEDEN İKNA OLMUŞ DEĞİL? Tanrı'ya ilişkin bilgi en zorunlu bilgiyse, neden en bariz ve açık bilgi değil?
Kaynak: Percy Bysshe Shelley, Ateizmin Zorunluluğu. / İkincil Kaynak: İllallah Ajandası 2010


Yorumlar

Popüler Yayınlar

DEMLEN RAKI

GİZEMLİ KELİME.!!

OĞUZLAR..BOZOKLAR..ÜÇOKLAR..OĞUZ YABGULUĞU.

Oruc Nedir ve kökeni nereden gelir...Turan Dursun

SINAV SORUSU..

Saint Benoit tarihi

Amerikan Siyasi Partileri

Paradigma nedir?

İslamiyetten önce Arap yarımadası..!!!‏